Bilim de örgü örmek gibidir işte. | Science is something like knitting. |
Bilirsin işte, örgü örmek, kurabiye pişirmek, eski ilişkilerden konuşmak, ki yeri gelmişken... | You know, knit, bake cookies, talk about old flames, speaking of which... |
Bir atkıyı örmek zaman ister. | It takes time to knit a scarf. |
Bu da sekiz kol örmek demek oluyor. | That means knitting eight sleeves. |
Bu kadın işi diye düşünülürdü... çünkü örgü örmek gibi birşeydi. | It was considered to be a woman's job... because it was something like knitting. |
- Orayı örtmek için bir örtü örerim size. - Hiç gerek yok. | I'll knit you an Afghan to cover it up. |
- Örgü de örerim. | I don't knit as well. |
Ayol yün alıp kendim örerim ben onu. | I can buy wool and knit it myself. |
Ayrıca örgü örerim, tığ işi yaparım, ve boncuklarla da süslerim. | I also knit, crotchet, and bead. |
Genelde onun gelip eşyalarını almasını beklerken örgü örerim. | So, I usually do a little knit 1, purl 2, until she comes back to get them. |
- Belki seni hatırlamaları için onlara bir kazak da örersin. | Maybe you'd like to sit down and knit them seven little sweaters to remember you by... |
- Şimdi de minik patikler örersin. | - Next you'll be knitting little garments. |
Kedi dolu mobilyasız evinde bana hüzünlü bir şeyler mi örersin? | You gonna knit me something sad In your house full of cats with no furniture? |
Sadece canın sıkılınca örgü örersin. | You only ever knit when you're stressed. |
Tabii tabii, elde ettiğimiz yünle kışın bana külot örersin artık, hah! | Yeah, right, and you'll knit me a shawl and wollen underwear for the winter. |
# Şaplakçı örgü örer, Katil dikiş diker Fang ise kukla şovu sergiler # | ¶¶Bruiser knits, Killer sews. ¶¶ ¶¶Fang does little puppet shows. ¶¶ |
Ben kitap okurum, karım kazak örer. | Sometimes I read while my wife knits. |
Bunun yerine o oturur ve kimsesizler için bir şeyler örer... ya da tam karşımda oturup Yunan efsanelerine dair bir kitabın sayfalarını çevirir. | Instead she sits and knits things for orphans in some home... and I sit opposite turning over the pages of books on mythical Greece. |
Daha sonra da, hapishane de ağlar ve hayatının geri kalanında örgü örer. | Then, she cries in prison and knits for the remainer of her life. |
Dedektif Ma için kazak örer. | She knits a sweater for Inspector MA. |
- Biliyorum, bunu konuşmuştuk. - Sandy bu kazağı senin için kendim ördüm. | -Sandy, I knit this sweater for you myself. |
- Evet ya, bütün gün örgü ördüm. | - Oh yes, I spent most of it knitting. |
- Evet, kendim ördüm. | - Yeah, I knitted it on my own. |
- Sana bir şeyler ördüm. | I know I'm not supposed to do this... but we just spend so much time in that box. - I knitted you something. |
Bak, bunu senin için ördüm. | Look, l knitted this for you! |
Ancak her ihtimale karşı ona küçük çoraplar örüyorum. | But I am knitting him some little socks, just in case. |
Bu yatak çoraplarını ona örüyorum. | I am knitting these bed socks for him. |
Kız kardeşimin başına büyük bir bela musibet olmuşken bense burada oturup örgü örüyorum. | My younger sister is in so much danger. And here I am knitting. |
Neden küçük bir göz bandı örüyorum sandın? | Why do you think I am knitting a tiny, little eye patch? |